“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” yeni müfredat taslağı metinleri kamuoyuna açıklandı. Taslağın başlığını oluşturan terkip bile başlı başına bilinçli olduğu belli olan bir farkındalık, strateji ve yöneliş içermektedir. Gündelik değişim ve çözümleri aşarak yüzyıllık bir bakış açısına sahip olma iddiası, ‘model’ olma vasfı ile de komplekslerden uzak, kendine güvenen bir şuuru ifade etmektedir.
Medeniyet değerleriyle tarihe yön vermiş bir milletin müfredatının bu temel hassasiyetleri gözetmesinden daha tabii bir çaba olamazdı. Müfredat, ‘ders, derslik, müderris, medrese’ kelimelerinde olduğu gibi ilmî çalışmalar ve insana hürmet güzergâhında gelişen tarihimizin, bütün insanlığın eğitim davasına kazandırdığı temel kavramlardan biridir. Kelimenin etimolojik kaynağı bile önemli pedagojik açılımlara imkân vermektedir. Müfredat, her şeyden evvel ‘fert’ kelimesinden gelir; ferdin sahip olması gereken bilgi, bilinç, yetenek gibi donanımların öğrenimini veya öğretilmesini ifade eder. Öğrenimin fertle ilişkilendirilmesi, her kişinin sahip olduğu sosyal, kültürel, ruhsal ve zihinsel farklı özelliklerden dolayıdır. Yani bizim kadim eğitim ve öğretim anlayışımız, bireyin farklılıklarını, dolayısıyla farklı öğrenme ve öğretme biçimlerini, farklı bilgi ve yönelişleri asla göz ardı etmez, etmemiştir. Bu yönde başta Ragıp el İsfahânî’nin Müfred’i türünden birçok kitap yazılmıştır. Örneğin Sahih-i Buharî’nin aynı isimli kitabı da bunlardan biridir.
Her toplumun varlık ve kimlik bulduğu medeniyet havzasında öne çıkan temel değerleri vardır. Bu değerlerin nesilden nesile genişleyerek, zenginleşerek öğretilip aktarılması, milletin ruh, tasavvur ve telakkisinden ayrı düşünülemez bir ontolojik mecburiyettir. Bu bakımdan kendi medeniyet değerlerimizi benimseten, insaniyet değerlerimizi özümseten bir müfredatın hazırlanıp hayata geçirilmesi elzemdir. Çünkü eğer millet ve medeniyet diye bir davamız varsa ve bunun kök değerleriyle kalıcı olmasını, gelecek kuşaklara intikal etmesini arzuluyorsak, daha doğrusu ideal edinmişsek müfredatımızı bu doğrultu ve muhtevaya uygun düzenlememiz gerekir.
Batıyı sorgusuz sualsiz taklit etmeye şartlanmış zihni yapının çarpıklığı, John Dewey’den beri millî eğitim gibi hassas bir meselenin yabancı inisiyatif ve yönlendirmelerle biçimlendirilmesi sosyal ve kültürel bünyemizde büyük tahribatlar yapmıştır. Bu değersizliği özendiren duyarsızlığın acılarını toplumsal bunalımlar ve başarısızlıklarla çok çektik, hâlâ da çekmeye devam ediyoruz. Montaigne diyor ki, “İyiliğin bilgisine sahip olmayana bütün diğer bilgiler zarar verir.” Yani, insan, yapısı ve yaradılışı itibarıyla öğrenen ve öğreten varlıktır.
Her şey öğrenilir, öğretilir. Önemli olan insana saygıyı, dünyaya ve çevreye sorumluluğu bihakkın öğrenmek, öğretmektir. Bizde bu mekanizma tersine işlemiş veya işletilmiş gibidir. Eğitimi, fert ve millet olarak kendimizi engelleme aracına dönüştürmek gibi tuhaf bir imkânsızlığı başardık maalesef. Yeni Türkiye yüzyılında eğitim davamıza özgür, özgün karakter kazandıramazsak hiçbir an ve alanda başarılı olamayız.
Eğer geleceğe dönük güçlü hamleler yapacaksak bunun yolu mutlaka eğitime, sanata, felsefeye, tekniğe, bilgiye, sevgiye, erdeme, başarıya, araştırmaya, yardımlaşmaya ve bunlar gibi insan ve medeniyet değerlerine hassasiyetle önem vermekten geçer. Eğitim meselesini çözemezsek, hiçbir meselemizi çözemeyiz. Kaldı ki bugün sadece bizim ülkemizde değil, özgürlük, bağımsızlık ve kalkınma mücadelesinde ilham kaynağı olduğumuz coğrafyada bu medeniyet tipinin yetiştirilmesine olan ihtiyaç, tarihî önemi haizdir.
Bugün medeniyet değerleri çökerek barbarlığa evrilmiş dünyada, insanlık da kendi ruhundan ve hakikatinden uzaklaşmanın ağır bunalımını yaşamaktadır. Akıl, vicdan gibi fıtri temeller, bütün iyilik duygu ve düşünceleri, bütün erdemler ayaklar altına alınmıştır. İnsanlıkla birlikte hakikat, hakikatle birlikte insanlık ölmektedir. Çoğalan trajedilerle birlikte insanlık değersizliğin karanlığında bunalmakta, çıldırmaktadır. İnsani olan hiçbir şeyden haz almayan bir delilik, hayat tarzı yapılmak istenmektedir. Daha doğrusu materyalist eğitim modelleri, insanı hemen her yerde bu duyarsızlıkla biçimlendirmiş adeta taştan yontuya dönüştürmüştür; ruhsuz, hissiz, duygusuz! İnsanlık olarak, kendini asırlardır uygar diye pazarlayan bu yakıcı, yıkıcı, yok edici barbarlığın değerlerini veya değersizliğini ölçü aldığımız için bu felaketleri yaşar olduk.
Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası adlı eserinde, “Bize bir insan mektebi lazım” diyor: “Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâki değeri olduğunu tanıtsın.” Bize göre sadece konuları seyrelterek öğretmenin de öğrencinin de yükünü hafifletmesinin dışında ve çok daha geniş zaman ve imkânlarla tartışılması gereken müfredata son şekli verilirken, işaret ettiğimiz hususlara mutlaka ama mutlaka hassasiyet gösterilmelidir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredat Taslağı’na katkı olarak, onlarca öğretim üyesi ve binlerce üyemizle yaptığımız anket sonuçlarını, ince bir dikkatle analiz ederek rapor hâline getirdiğimiz görüş ve önerilerimizi bakanlığa takdim etmenin müsterih memnuniyeti içindeyiz. Geleceğimizin sorumluluğunu üslenecek gençliğimizin şahsında milletimizin umudunu, başarısını çoğaltacak bir müfredat hepimizin tarihsel özlemidir.
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ
Zihin kapalı devre, sınav açık uçlu!
‘Duran saatler 04.17’
Yeni bir İLKSAN’a doğru
Eğitim yönetiminin öncelikli gündemi eğitimcilerin sorunlarını çözmek olmalıdır
Selam ve teşekkür
ÖRGÜTLENMENİN ÖNEMİ
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN KUTSALLIĞI
GAZZE KANAYAN YARAMIZ..
HASSSAS COĞRAFYA
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ